13 Eylül 2010 Pazartesi

Afrodizyak basın ilanları

Çok eğlenceli bir şey yapmışız biz ama yakışmamış daha kalabalık olmalıymışız. Onu farkettim. O yüzden katılmayanlar fuck your self ok? :D Şaka len şaka. Bakalım beğenecek misiniz? Karışık koyuyorum acımasız olun ama adil olun lütfen. Neyse emmy goes to...

Önce sizi güldürecek, belki heyecanlandıracak iki reklam (ya da rahatsız edecek)





Here we go:






















14 Ağustos 2010 Cumartesi

Göç Yolları Ayşe Kamışlı Uçuşu #7

Tekne fazla büyük değildi. Teknedeki insan sayısı belki teknenin taşıyabileceğinden fazlaydı ve ben, göçmelerden yorulmuş göçmen kuş teknede mutlulukları yüzlerinden okunan, şarkılarına şiirler karışmış bu insanları izliyordum. Sanki benim gelişimle daha da mutlu olmuşlardı. Doğa bile onların yanındaydı bu akşam baksana. Bütün gece izledim onları. Onlarla birlikte sarhoş oldum.
Düşündüm; "Acaba onları anladığımı bilseler yine bu kadar rahat olabilirler miydi?" Daha sonra öğrendim bunu. Zaten beni de kattılar muhabbetlerine, arada dönüp bana baktılar, benimle cevap beklemeksizin konuştular, bana şarkı söylediler. Böylece umudu yeniden bulmuştum ve artık yerini sağlamlaştırmıştım. Sonra bir şey oldu: bir heyecan, uzun tüylerim diken diken oldu. Sanki bir şey parladı içimde. Bir buluş yapmış gibi. Mutlu bir huzursuzluk olur ya insana ya da kuşa, işte öyle.
Bir şey olmuştu. Eğlence bitmişti herkes yatacak yerini buluyordu ki, içlerinden birisi yanıma gelip şöyle dedi: "Beni anlayabildiğini biliyorum." Durdum. Aptalca kafamı öbür tarafa oynattım, kanatlarımı gagamla kaşıdım. Yemedi. Tekrar etti,yüksek sesle: "Beni anlayabildiğini biliyorum göçmen kuş." Tutamadım kendimi;
"Nasıl?" dedim.
"Çünkü biz de bir gün göçmen kuştuk" dedi.
"Buradaki herkes mi" diye sordum.
"Evet" dedi "Buradaki herkes."
"Nasıl olur böyle bir şey ama siz insansınız" dedim.
"Evet dedi sen de kuşsun ama konuşuyorsun. Her şey olabilir, sadece nasıl yaşamak istediğine bağlı."
"Yani ben şimdi ne olmak istiyorsam olabilir miyim? diye sordum. Saçmalıyorsun bence sen."
"O kadarını bilmiyorum, benim tek bildiğim insan olmak istiyorsun ve oluyorsun."
"Ama nasıl?" dedim.
"Tek yapman gereken Ağrı dağına gitmek ve orada uyumak."
"Nasıl yani, uyumak?"
"Ağrı dağına uçacaksın ve bu benim son uçuşum diye düşüneceksin. Oraya varınca zirvesinde bir yer göreceksin. Küçük bir dal, o yükseklikte yaşaması imkansız olan gök mavisi bir çiçek. Konacaksın dalın üstüne, bütün gece düşüneceksin insan olmak istediğini. Sonra uykuya dalacaksın. Uyandığında dağın eteklerinde bir insan olarak tekrar dünyaya geleceksin. Bu kadar basit."
"Bunu yapmak istediğimi nereden çıkarıyorsun ve sana inandığımı? Söylediklerin deli saçması."
"Senin konuştuğunu biliyordum değil mi? Ve senin deliler gibi oradan oraya uçtuğunu, umudu aradığını da biliyorum. İşte buldun. Uyandığında bu dünyayı değiştirmek için bir şans elde edeceksin. Bundan güzeli olabilir mi? Ve eğer gerçekten istersen ben seni şehir merkezinde bekliyor olacağım. Orada "Bizim Kahve" diye bir kıraathane göreceksin. Oraya gir ve beni bekle. Zaten tanıdık yüzler göreceksin. Bizim gibi insanları.."
"Peki kıyafetlerim ne olacak?" dedim bütün aptallığımla.
"Dert etme uyandığında seni idare edecek kıyafetleri de bulacaksın üzerinde. Ağrı dağı bütün hünerlerini kullanacak." dedi.
"Peki." dedim sanki tatmin olmuşum gibi. Ne yapabilirdim ki? Önümde bir yol vardı. Ya göçmen kuşu olarak devam edecektim ya da bu delinin anlattıklarına inanıp şansımı deneyecektim. Biraz durduktan sonra şöyle dedim:
"Teşekkür ederim, düşüneceğim. Bakarsın yarın ben de senin yanında oturuyor olurum."
"Bekle" dedi. "Buradan uçtuktan sonra tabii ki istediğini yapmakta özgürsün. Ama unutma değiştirebileceğin dünya özünde çok güzel ve ben bunu keşfetmende sana yardımcı olabilirim. Şimdi uçmadan önce şiirimi dinle ve düşün uçarken söylediklerimi."


Şiir kuş olmuş, kuş şiir olmuş.

Okura gelince.. o da kanatlarını açmaya başlıyor bence.


önceki durak: progressive fikirler sonraki durak: hayatımdan izler

Göç Yolları Portfolio Yaratıcı Reklamcılık Okulu öğrencilerinin yürüttüğü bir ortak hikaye projesidir. Daha fazla bilgi için gocyollari-yuva.blogspot.com

1 Temmuz 2010 Perşembe

Vladimir Mayakovski- Dinleyin!

"Dinleyin!"

Kitabın adı bile yansıtıyor şairin tarzını. Hep bir başkaldırı, isyan var şiirlerinde Mayakovski'nin ve bunu çok güzel yapıyor. Öylesine karşı çıkmıyor, sağlam duruyor. Zaten "futurist" sayılan şair (futurist: eskinin reddini savunmak) var olan kuralları yıkmış, intiharından önce bir çok kişi derinden etkilemiş. Ben "Alın" ve "Fakat Yine De" şiirlerini çok beğendim. Özgüvenine hayran kaldım.

Fakat Yine De

Cadde çöktü burnu gibi frengilinin
Nehir- bir şehvet çılgını, salyalar içinde yayılan.
En küçük yaprağına dek savrulup giysilerini,
edepsizce serildi bahçeler Temmuz ayında.

Bu alana çıktım,
yakılmış bir semti
giydim başıma boz bir peruk gibi.
İnsanlar dehşet içinde- ağzımdan benim taşmakta.
Çignenmemiş bir çığlığın ayak sesleri.

Ama beni kınamazlar, bana sövmezler,
peygamber gibi, çiçeklerle döşerler benim izimi.
Tüm bunlar, bu çökük burunlular, bilirler:
ben- sizin şairinizim.

Meyhane gibi, ürkerim sizin korkunç mahkemenizden!
Yanan yapılar arasından beni sadece
orospular, kutsal bir şeyce, taşırlar eller üzerinde
ve Tanrıya gösterirler aklanmalarına bir kanıt diye.

Ve Tanrı kitabımın üzerinde ağlamaya başlar!
Söz değil bunlar-kramplar ulanan ardı ardına;
ve koltuğumda şiirlerinle benim göklerde koşar,
soluk soluğa okuyacaktır bunları tanıdıklarına.

Vladimir Mayakovski

27 Haziran 2010 Pazar

This is it!


Micheal Jackson'ın ölmeden kısa süre önce hazılıklarını başladığı konser programı görüntülerini içeren güzel bir belgesel "This is it!" O zamanlar bile MJ'in yeteneğinden pek bir şey kaybetmediğini kanıtlayan görüntülerden ve şarkılardan oluşuyor. Bununla beraber ne kadar güzel bir iş olacağını da gösteriyor.(Tabii eğer gerçekleşseydi.) Bir sanatçı olarak MJ'in ne kadar çalışkan, duyarlı ve yetenekli olduğunu görebiliyoruz. "Duyarlı" kelimesine dikkat çekmek istiyorum. Çünkü gününmüzdeki en büyük POP starların "shake that ass" tarzı müziklerinin boş lafları müziği ve insanları yozlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Gerçek bir POP star'ın ellerinde müziğin nasıl olması gerektiğini görüyoruz MJ'de. Günümüzde en son ne zaman gördünüz "Black or White" gibi bir şarkı? Gördüğünüzü sanmıyorum. Zaten artık aramıyoruz da, alışmışız.. Alıştırılmışız.. Ama benim de hiç şüphem yok ki gerçekten böyle iyi işler yapıldığı zaman insanlar onları sahipleniyorlar. Tıpkı MJ'de olduğu gibi. Kişisel hataları, ya da skandalları beni zamanında hayal kırıklığına uğratsa da ben adamın hiçbir zaman tam anlamıyla kendini savunduğunu görmedim. Kaçtı mı yoksa, ağır başlılık mı yaptı bilmiyorum. Zaten umrumda da değil. Benim için önemli olan işleri şu konumda. Bence insanlar da başka insanları kötülerken önce kendilerine, büyük şirketlere ve devletlere baksınlar o zaman "küçük" adamların yanlışlarının o kadar önemli olmadığını görürler..

Kesinlikle izleyin..

Puan: 8

http://www.imdb.com/title/tt1477715/

24 Haziran 2010 Perşembe

Pablo Neruda Kuruntular Kitabı


Pablo Neruda'nın bu kitabını anlatmanın pek bir anlamı yok. Alın, okuyun diyeceğim sadece. Dili yalın, harika. Düşünceleri cesur. Harika bir adammış Pablo Neruda orası kesin. Babasının "bizim soyadımızı şiir ile kirletme. Şiir yazma" demesine aldırmamış Pablo. Gitmiş soyadını değiştirmiş aslında Çek soyadı olan Neruda'yı almış ve hiç durmamış. Benim beğendiğim bir şiiri paylaşacağım sadece size. Boşlukları siz doldurun..

Deniz Kızı ile Sarhoşların Masalı

Bütün herifler içerdeydi
girdiğinde o çırılçıplak.
herifler içiyordu, ona tükürmeye başladılar
daha yeni çıkmıştı nehirden, bir şey anlamıyordu
yolunu yitirmiş bir denizkızıydı
küfürler aktı parıldayan teninde
açık saçık sözler yağdırdılar altın memelerine
ağlamadı çünkü bilmiyordu ağlamayı
çıplaktı çünkü bilmiyordu giysileri
dağladılar gövdesini sigaralar, yanık mantarlarla
yuvarladılar neyhanede kahkahalar atarak
konuşmadı çünkü bilmiyordu konuşmayı
uzak bir aşkın rengindeydi gözleri
kolları ikiz safirlerdi
dudakları titriyordu mercan ışığında
sonunda çıkıp gitti kapıdan
güçbela girdiği nehirde tertemiz oldu.
yağmurda beyaz bir taş gibi pırıl pırıl yine
yüzde bakmadan arkasına
yüzdü hiçliğe, yüzdü ölümüne.

Mulholland Dr.


Tek kelime yeter bu film için: "Arıza". Zaten yönetmen David Lynch asıl arıza. İzleyen ile resmen dalga geçiyor, sinir ediyor film. Bırakamıyorsun, pür dikkat izlemek zorundasın. Harika, gerçek bir sinemacı. Buna rağmen bilerek mi yapmış David Lynch bilmiyorum ama bazı diyologlar o kadar anlamsız ki. Ya da işte anlamlı. Orasını anlayamıyoruz.:) Özellikle Naomi Watts'ın bazı sahnelerinde "Kıza bak ne kadar yetenekli diyorsun" bir sahne sonra en gergin sahnelerin birinde o kalkıp "ben sana demiştim, korkacak bir şey yok" diyebiliyor. Az önce sen de altına sıçıyordun. Bir kaç garip replikli sahne dışında üzerine kitap yazılabilecek bir film. Kesinlikle bir daha izlenmeli, izlettirilmeli.

Oyuncuları şöle;
Naomi Watts
Laura Harring
Justin Theroux

Yazan-Yöneten: David Lynch

Puan: 7.7

http://www.imdb.com/title/tt0166924/